Üretken Yapay Zeka Nereye Koşuyor?
- Özgür Akarsu
- Sep 28
- 4 min read

Teknoloji dünyası olarak yeni kavramlar üretmeye, bu kavramları kısa sürede gündemin merkezine yerleştirmeye ve ardından hızla bir kenara bırakıp yenilerine yönelmeye alışığız. Bugün popüler olan kavramların birkaç yıl içinde yerini yenilerine bırakacağı neredeyse kesin. Bu döngü yalnızca teknoloji ekosistemine özgü değil. 20. yüzyıl boyunca iş dünyasında trendler çoğunlukla Anglo-Sakson dünyadaki işletme okulları ve büyük danışmanlık şirketleri tarafından şekillendirildi. ‘Bilimsel Yönetim’den, ‘Değer Yönetimi’ne, ‘Süreç Yönetimi’nden, ‘Kurumsal Kaynak Planlama’ya kadar neredeyse her on yılda bir yeni bir yaklaşım ortaya çıktı; danışmanlık hizmetleri ve altyapı çözümleriyle desteklenen bu yaklaşımlar, daha verimli ve etkili organizasyonlar yaratma iddiasıyla küresel iş sahnesini dönüştürdü.
2000’lerden sonra ise bu alışkanlığın ağırlık merkezi işletme okullarından ve danışmanlık devlerinden teknoloji şirketlerine ve risk sermayesi ekosistemine kaydı. Yeni kavramlar artık işletme okullarının ders kitaplarından ya da danışmanlık raporlarından değil, Silikon Vadisi’nin ürün lansmanlarından, hızla gelişen veri ve yapay zekâ ekosisteminden ve yatırımcı sunumlarından doğmaya başladı. Analitik, büyük veri, yapay zekâ, Web 3.0, platform ekonomisi ve yıkıcı inovasyon gibi kavramlar iş dünyasının gündemini şekillendiren yeni mottolar haline geldi. Danışmanlık şirketleri ve akademi de bu rüzgarı yakalamaya çalıştı. Bu kavramları gündemlerine alarak yeni danışmanlık servisleri oluşturdular, teknoloji şirketleri kurdular, üniversitelerde yeni bölümler açtılar.
Bu mekanizma, kimi zaman hayal satmaya, gerçeklikten kopuk moda balonları yaratmaya ve kurumlarda “bir şeyleri kaçırıyorum” kaygısıyla ihtiyaçlarla ilgisi olmayan alanlara yatırım yapılmasına yol açarak ciddi tahribat yaratıyor. Aynı zamanda da geliştirilen teknolojilerin yayılımı, günlük hayatta çözümlere dönüşmesi ve demokratikleşmesi için de önemli zeminler sunuyor. Örneğin dot-com, metaverse, NFT gibi heveskar yatırımcıları çökerten balonlar da bu mekanizma tarafından körüklendi; yapay öğrenmenin uzay teknolojilerinden, sağlığa, imalattan, finansa verinin söz konusu olduğu her sektörde yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanması da bu mekanizma sayesinde oldu.
***
2022 Kasım ayında gerçekleşen ChatGPT lansmanı, yaklaşık 10 yıldır dar bir çevrede bilinen ve kullanılan metin, görüntü ve ses üretmeyi mümkün kılan üretken yapay zekanın bir anda bütün dünya tarafından fark edilmesini, kullanılmaya başlanmasını sağladı. Üretken yapay zeka ve arkasında yatan teknoloji olarak büyük dil modelleri çok hızlı bir şekilde en moda teknoloji dallarından birine dönüşürken, bu teknolojileri kullanarak iş süreçlerinde yaratılabilecek potansiyel katma değerle ilgili yayımlar etrafı kapladı.
Örneğin, MIT’nin Microsoft ve Accenture iş birliğiyle yürüttüğü araştırmada, yapay zekâ destekli araçları kullanan geliştiriciler, kullanmayanlara kıyasla ortalama %26 daha fazla görev tamamladığı raporlandı (link), McKinsey, yazılım geliştirme süreçlerinde generative AI’ın verimliliği %25–30 artırabileceğini ve geliştiricilerin görevleri neredeyse yarı sürede tamamlayabileceğini iddia etti (link). BCG’nin analizleri, generative AI’ın şirket düzeyinde yaygın uygulandığında toplam verimliliği %10–20 artırabileceğini, süreçlerin yeniden tasarımıyla bu etkinin %30–50’ye kadar çıkabileceğini ortaya koydu (link). Ayrıca yapılan deneylerde çalışanların karmaşık görevlerde performanslarının 49 puana kadar iyileştiği tespit edildi (link).
Ancak işler 2025’de hiç iyi gitmiyor. Generative AI üzerine başlayan altına hücum yarışı eski hızını kaybetti. Büyük dil modelleri ve sınırlarına ilişkin ilk günden itibaren yapılan eleştirel yaklaşımlar ilk yıllarda dar bir kesim tarafından kabul görürken, günümüzde artık ana akımda ses getiriyor. ChatGPT-5 hayal kırıklığı yarattı. Yapay genel zeka (AGI)’ın öyle bir iki yıla hayata geçecek bir şey olmadığına dair yorumlar daha fazla taraftar buluyor kendine. Ne müşteri çözüm merkezlerinde, ne de kod geliştirme süreçlerinde yapay zeka insanları işsiz bırakmadı (henüz).
Bu durumu gözlemleyen ve yorumlayan iki kritik rapor yayımlandı geçen aylarda. Bunlardan ilki MIT’den Project Nanda çalışma grubunun yayımladığı ‘State of AI in Business 2025’ raporu. Raporda, üretken yapay zekaya yapılan yatırımların yarattığı iş değeri sorgulanarak, 2025’e kadar şirketlerin yaptığı 30–40 milyar $ GenAI yatırımının %95’inin ölçülebilir bir geri dönüş üretemediği, yalnızca %5’lik küçük bir azınlıkta üretken yapay zeka sayesinde karlılık ve verimlilik iyileşmesi yaşandığı belirtiliyor. Aynı raporda yapılan üretken yapay zeka çalışmalarının çok büyük bir kısmının pilot aşamasını geçemediği vurgulanıyor (link).
McKinsey’in yayımladığı diğer rapora göre, agentic AI (ajan temelli yapay zeka) pek çok şirkette beklenen değeri yaratamıyor; hatta bazı şirketler ajanların başarısızlığı nedeniyle yeniden insan gücüne dönmek zorunda kalıyor. Düşük kaliteli çıktılar, güven kaybı ve benimseme sorunları da değer yaratımını sınırlıyor (link).
Gartner, yapay zekaya ilişkin 2025 hype cycle’nda da üretken yapay zekayı hayal kırıklığı çukurunda (Trough of Disillusionment) gösterdi (link). Gartner’a göre ajan temelli yapay zeka her ne kadar hype çevriminin en popüler yerinde olsa da, üretken yapay zeka eski popülerliğini yitirmiş görünüyor.
Günümüzde soru şu: Üretken yapay zeka şişirilmiş beklentilerin hayal kırıklığı yarattığı, ‘boşu boşuna uğraşmayın bir işe yaramaz’ seslerinin hakim olduğu bu dönemi aşarak Gartner diliyle ‘Aydınlanma Yokuşuna’ ve ‘Verimlilik platosuna’ varabilecek mi? Yoksa 3-5 sene sonra teknoloji tarihinin devasa çöplüğünde unutulup gidecek mi?

Teknolojilerin pratikte değer yaratması, gündelik operasyonlarda uygulanması çoğu zaman öngördüğümüz hızlarla, öngördüğümüz yollarla ve öngördüğümüz kolaylıkla gerçekleşmiyor. Beklenen karlılık ve verimlilik etkisinin hemen görünmemesi, o teknolojinin faydasız olduğu anlamına gelmiyor; aksine, gerçek faydalar çoğu zaman uzun vadeli yollarla ortaya çıkıyor. İlgili teknolojinin ilk ortaya çıktığı dönemlerde üzerine kurulan abartılı söylemler ve şişirilen beklentiler hayatın gerçekleriyle yüzleştiğinde çoğu zaman yerini çok hızlı bir şekilde büyük hayal kırıklıklarına bırakıyor. Peşi sıra gelen gelişim ve değişime duyan inançsızlık organizasyonları atalet içine hapsediyor. Kurumlar, şüphecilik, eylemsizlik ve küçük olsun bizim olsun mantığında yerinde sayarken, bugün “yapsak da olur, yapmasak da olur” diye baktığımız bir uygulama, on yıl içinde tüm ekosistemi ele geçiren bir endüstri standardına dönüşebiliyor.
Bence, büyük dil modelleri mevcut paradigma içerisinde hiçbir zaman insana muadil olan ya da insanı aşan yapay genel zeka (AGI) oluşturamayacak. Ancak yeni bir paradigma ortaya çıkana kadar bizim elimizdeki araçlarla yapacak çok şeyimiz var. Henüz bu güçlü araçların yeteneklerini yeterince kullandığımızı söyleyemeyiz. Önümüzdeki 10 yıl boyunca büyük dil modelleri hiç gelişme göstermese bile mevcut kapasite ve yetkinlikleriyle hayatın her alanında değer yaratacak potansiyele sahipler.
Bu nedenle, üzerindeki tüm gürültü dindikten sonra üretken yapay zekâ ve ajan temelli yapay zekanın ilerlemeye, hayatın her alanında farklı uygulama alanları bulmaya devam edeceğini düşünüyorum. Tıpkı mobil teknolojilerin bir dönem göz alıcı bir trend iken zamanla hayatımızın doğal bir parçası haline gelmesi gibi, bu teknolojiler de ihtiyaç olduğunda başvurduğumuz, birçok uygulamamızda kullandığımız standart teknolojilere dönüşecekler.
Şu an bile, geliştirdiğimiz her süreçsel çözüme, her dijital uygulamaya şu soruyla yaklaşmak mümkün: “Üretken yapay zekâyla bu uygulamada, süreçte iyileştirebileceğim bir nokta var mı?”. Sahip olduğu yapısal ya da yapısal olmayan veriden bilgi çıkarımı, insani etkileşim, içerik üretimi, öngörü ve karar desteği, otomasyon ve kişiselleştirme gibi yeteneklerle üretken yapay zekayı neredeyse her süreçsel çözümde kullanabiliriz. Ve bunu çok moda ve çok havalı olduğu için değil, gerçekten ilgili süreçte değer yarattığı için yapma vaktinin geldiğini düşünüyorum.
Böyle bir gelecek, anlatıldığı kadar uzak veya imkânsız değil. Gelişmeler hızlı ilerledikçe, bugün “hayal kırıklığı çukuru” olarak adlandırılan dönemin aslında uzun vadede teknolojinin olgunlaşması için gerekli bir eşik olduğunu göreceğiz. Üretken yapay zekâ, kısa vadeli modaların ötesine geçip iş yapma biçimlerimizi kökten dönüştüren bir temel teknolojiye evrilecek.




Comments