Tarihi Dönüştüren Teknolojilerden Yapay Zeka Çağına
- Özgür Akarsu
- Sep 10
- 4 min read
Updated: Sep 13

İnsanlık tarihi boyunca bazı teknolojik gelişmeler, ilk ortaya çıkış nedenleri ve tasarlanma amaçlarıyla doğrudan bağlantılı olmayan, beklenmedik değişimlere yol açmıştır. Bu teknolojiler, geliştiricilerinin niyetlerinden bağımsız olarak, zamanla yalnızca belirli bir sorunu çözmek ya da bir ihtiyacı karşılamakla kalmamış; aynı zamanda sosyo-ekonomik yapıları, gündelik yaşam pratiklerini, sınırları ve siyasi düzenleri de köklü bir biçimde etkilemiştir. Dahası, bu teknolojiler zaman içinde değişmiş, gelişmiş ve farklı teknolojilerle birlikte kullanılıp ilk amaçlarından bağımsız bambaşka kullanım alanları bulmuştur. Bu şekilde geniş çaplı dönüşümlere öncülük ederek, kimi zaman tarihsel dönemleri kapatıp yenilerini açarak kalıcı izler bırakmış ve hem anlam dünyalarımızı hem de gündelik yaşam şekillerimizi geri dönülmez bir biçimde farklı düzlemlere taşımıştır.
Örneğin, 18. yüzyılın sonlarında James Watt buhar enerjisini daha verimli bir şekilde kullanabilen buhar motorunu geliştirdiği zaman, çok büyük ihtimalle endüstri devrimini ve onun dolaylı ve direkt olarak dünya üzerinde yarattığı bir dizi teknolojik ve sosyo-ekonomik değişimi tasavvur etmiyordu.
Buharlı makinalar, geçmişte kas gücü ve su değirmenleri gibi kaynaklara bağlı olan yürütülen üretim süreçlerini çok daha verimli hale getirerek kapasiteyi arttırdı. Bu yeni teknoloji öncelikle madencilik, dokuma ve metal işleme gibi sanayi kollarını dönüştürdü. Buharlı makinayla donatılmış dokuma tezgahları, çok daha hızlı, verimli ve düzenli üretim yaparken, su kaynaklarına olan bağımlılığı azaltarak, daha az maliyetle kitlesel üretimi mümkün kıldı ve böylece üretimin merkezileştiği modern fabrikalar doğdu. Modern fabrikalar ve çevresinde doğan iş gücü ihtiyacı, kırsal kesimlerden kentlere olan göçü artmasına neden olarak, işçi sınıfını ve kentlerde yeni bir yaşam düzeninin ortaya çıkmasını sağladı. Sanayileşme ile kentlerde şekillenen yaşam ve çalışma koşulları, toplumsal hiyerarşileri ve çelişkileri şekillendirdi; insanların iş, zaman, aile, sağlık gibi bir çok kavrama yaklaşımını, gündelik hayatı önceki dönemlere göre geri dönülmez bir şekilde farklılaştırdı.
Watt'ın geliştirdiği buharlı makinanın dolaylı etkilerinden biri de trenlerin ve demiryollarının gelişimidir. Bugün hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen şehirler ve ülkeler arası toplu taşıma sistemleri, buharlı makinalarla çalışan trenlerin ve gemilerin yaygınlaşması sayesinde mümkün olmuştur. İnsanlar tarihte ilk kez uzun mesafeleri kolayca, hızlı ve güvenli bir şekilde kat edebilmiş, böylece dünyanın farklı bölgeleri birbirine bağlanarak en uzak yerler bile ulaşılabilir hale gelmiştir. Bu gelişme sadece fiziksel mesafeleri kısaltmakla kalmamış, insanların mekâna olan bağımlılıklarını da önemli ölçüde azaltmıştır. Şehirlerden şehirlere, ülkelerden ülkelere geçici veya kalıcı göçler artarak insan hareketliliği daha önce hiç görülmemiş bir ivme kazanmıştır. Modern turizmden bölgeler arası nüfus hareketlerine kadar günümüzde son derece sıradan karşılanan pek çok gelişme, buharlı makinaların ardından demiryollarının yaygınlaşmasıyla hayatımıza girmiştir. Bu büyük dönüşüm, binlerce yıldır köy ve şehir sınırlarının içine hapsolmuş insanların mekan ve zaman algısını genişletmiş, mesafeyi yalnızca gezginlerin, tüccarların ya da orduların aşabileceği bir engel olmaktan çıkarmıştır.
Tarihsel açıdan bakıldığında buharlı makinalar, demiryolları sadece Endüstri Devrimi’nin değil, aynı zamanda modern toplumun temellerini de oluşturmuştur.
---o---
Wolfgang Schivelbusch, demiryollarının insanlık tarihindeki dönüştürücü etkilerini ele aldığı başyapıtı “The Railway Journey”nin 2014’te kaleme aldığı yenilenmiş önsözünde, demiryollarının 19. yüzyılda sanayi devriminin hızlandırıcı unsuru olarak üstlendiği işlevi, 21. yüzyılda bilgisayar teknolojilerinin hayatımızda yarattığı değişimle karşılaştırır.
“Yeni teknolojinin maddi ya da maddi olmayan bir şey olması fark etmez; yazı, matbaa, para, mekanik saatler, ateşli silahlar, buharlı makineler ya da bilgisayarlar olabilir. Bu kabul edildiğinde, on dokuzuncu yüzyılın demiryolları ile günümüzün bilgisayarlarının ortak noktalarını görmek kolaydır.
Her ikisi de dünyayı kendi imajlarına göre yeniden yaratma ve çoğaltma girişimleridir. Her ikisi de başarılıdır. Ve onlar kurguları sayesinde başarılı olurlar. Yarattıkları ister buhar gücüyle işleyen sanayi üretimi ve ulaştırmanın küresel ağı olsun, ister bilginin dijitalleşmiş siber evreni, hepsi onların kurduğu bir dünya makinesidir.’’
2010’lu yılların başlarından itibaren tüm dünya üzerindeki etkisini dalga dalga büyüten, iş dünyasından, kamu yönetimine, sanattan, spora, sağlıktan, akademiye aklınıza gelebilecek her alanda karşımıza çözümler veya ürünler olarak ortaya çıkmaya başlayan yapay zeka teknolojilerinin de Schivelbusch’un bilgisayarlara atfettiği ‘..dünyayı kendi imajlarında yeniden yaratma ve çoğaltma..’ işlevini mümkün kılacak, büyük bir dönüştürücü potansiyelinin olduğunu düşünüyorum.
Gerçekten de çok değil otuz-kırk yıl önce bir avuç akademisyen dışında kimsenin ilgilenmediği makina öğrenmesi, sinir ağları, pekiştirmeli öğrenme gibi kavramlar artık popüler yayınlarda, sosyal medyada kendine bolca yer buluyor. İş dünyasında yapay zeka teknolojilerine hâkim olmak, onları kullanmak başarının, değer yaratmanın, vizyoner olmanın ana ölçütlerinden biri olarak kabul ediliyor. Her geçen yıl yeni bir yapay zeka destekli teknolojinin hayatımıza girdiğini, var olanların daha iyi hale geldiklerini görüyoruz. Geleneksel veri analiz ve yorumlama teknolojileriyle, büyük veri teknolojilerini birleştiren çok sayıda kurum kendi alanlarında önemli ekonomik değerler yaratıyor (ya da yarattığını iddia ediyor).
2000’li yılların başlarından beri devam eden bu trend, 2022 yılında OpenAI’ın kullanıma açtığı ChatGPT ve sonrasında büyük dil modelleri etrafında hızlanan gelişmelerle büyük bir ivme yakaladı. İçinden geçtiğimiz yıllar gelecekte çok büyük ihtimalle yapay zeka tarihinin mihenk taşlarından biri olarak anılacak.
Bu döneme damga vuran ChatGPT’nin teknolojik altyapısı aslında özgün değildi. ChatGpt gibi uygulamaların arka tarafındaki tüm büyük dil modelleri 2017 yılında Google tarafından geliştirilen Transformer mimarisi üzerine inşa edilmiştir. Bu yaklaşımla geliştirilen modellerin daha büyük veri kümeleriyle eğitildiklerinde daha iyi sonuç verdiği fark edilince her seferinde daha fazla parametre ve veriyle ard arda modeller geliştirilmiş ve bunlardan biri olan GPT-3 büyük dil modeline dayanan genel amaçlı bir sohbet botu olarak ChatGPT kullanıma açılmıştır.
Genel amaçlı sohbet botlarının geniş kitlelerin kullanımına açmasıyla birlikte yapay zekâya yönelik farkındalık ve ilgi tarihte eşi benzeri görülmemiş bir düzeye ulaşmıştır. Artık dijitalleştirilmiş her türlü bilgiye erişim, metin ve görsel üretimi, kod yazma, matematik problemlerini çözme, doğal bir diyalog kurma ve neredeyse kusursuz çeviri yapma gibi, yalnızca on yıl önce hayal olarak görülen işlevler günlük yaşamın parçası haline gelmiştir.
Bununla birlikte, bu gelişmeler yalnızca pratik kullanım alanlarıyla sınırlı kalmamış, aynı zamanda insanlığın uzun süredir tartıştığı yapay genel zekâ (Artificial General Intelligence - AGI) ve insanın bilişsel kapasitesini aşabilecek yapay süper zekâ (Artificial Super Intelligence - ASI) olasılıklarını da gündeme taşımıştır.
Bilgisayar sistemlerinin kendi imgeleri doğrultusunda inşa ettikleri bir dünyada yaşıyoruz. Hayatın her alanının dijitalleşmesi, attığımız her adımda, aldığımız her nefeste veri üreten, dijital sistemlerle iç içe simbiyotik varlıklara dönüştük. Yapay zeka alanı bu dijital makinayı insansılaştırma, insanı aşma ve belki de insanı yeniden tanımlama iddiasında.
Bu tablo içerisinde neye inanacağız? Önümüzdeki 2-3 yıl içinde mevcut iş gücünün %30’unun yapay zeka tarafından işsiz bırakılacağına mı? Yoksa tüm bu hikayenin şirket hisse değerlerini katlamak isteyen Slicon Vadisi balonu olduğuna mı? İnsanlığın tüm problemlerini çözecek yapay süper zekanın ortaya çıkmak üzerine olduğuna mı? Yoksa yapay zekanın insanlığın sonunu getirdiğine mi? Teknoloji şirketlerinin domine ettiği distopik bir geleceğe doğru dört nala ilerlediğimize mi? Yoksa fabrikadan, hastaneye, okuldan, ofise her yerde bu teknolojileri kullanarak hayatı kolaylaştıracağımıza mı?
Yapay zeka çağına nasıl yaklaşmamız gerektiği sanırım bir sonraki yazının konusu olacak.
Özgür Akarsu




Comments